NEDEN OKUNMALI? Dünyaca ünlü ekonomist Daron Acemoğlu, geçtiğimiz günlerde Project Syndicate’te yayınlanan yazısında sosyal medya ağlarının yaşamımız üzerinde etkilerini Neil Postman ve Hannah Arendt’ten yaptığı alıntılarla anlatıyor.

Okuma süresi: 8 dakika

Sosyal medya platformları yalnızca yankı odaları yaratmakla, yalanları yaymakla ve aşırılıkçı fikirlerin dolaşımını kolaylaştırmakla kalmıyor. İlki matbaaya kadar uzanan daha önceki medya yenilikleri de bunu yaptı ancak hiçbiri insanlar arası iletişimin ve sosyal etkileşimin temellerini bu denli sarsmadı.

Dünya çapında milyarlarca insan cep telefonlarına bağlı kalmakla kalmadı, tükettikleri bilgiler de çarpıcı biçimde değişti. (Bu değişim iyi yönde olmadı.) Araştırmacılar, Facebook gibi baskın sosyal medya platformlarında, yanlış bilgilerin doğru bilgi içeren benzer içeriklerden daha hızlı ve daha yaygın bir şekilde yayıldığını belgeledi. Kullanıcılar yanlış bilgi talep etmese de insanların ne gördüğünü belirleyen algoritmalar, sansasyonel, yanlış ve yanıltıcı içeriği tercih etme eğilimindedir çünkü “etkileşim”i ve dolayısıyla reklam gelirini yaratan budur.

Sosyal medya platformlarının nefret söylemi, bilgi çarpıtma ve propaganda için önemli bir kanal olduğuna kimse itiraz edemez.

İnternet aktivisti Eli Pariser’in 2011 yılında belirttiği gibi, Facebook aynı zamanda bireylerin kendi ideolojik eğilimlerini güçlendiren ve kendi önyargılarını doğrulayan içeriklerle karşılaşma olasılığının daha yüksek olduğu filtre balonları yaratıyor. Daha yakın zamanda yapılan araştırmalarsa, bu sürecin kullanıcıların gördüğü bilgi türü üzerinde büyük bir etkisi olduğunu gösteriyor.

Facebook’un algoritmik tercihlerini bir kenara bırakırsak, daha geniş sosyal medya ekosistemi, insanların ilgi alanlarına uygun alt topluluklar bulmasına olanak tanıyor. Bu her zaman da kötü bir şey değil. Topluluğunuzda kuşbilimine ilgi duyan tek kişi sizseniz, artık yalnız olmanıza gerek yok çünkü artık dünyanın dört bir yanından kuşbilimi meraklılarıyla bağlantı kurabilirsiniz. Ancak elbette aynısı, nefret söylemi ve komplo teorilerine erişmek veya bunları yaymak için aynı platformları kullanabilen aşırılık yanlısı yalnızlar için de geçerli.

Sosyal medya platformlarının nefret söylemi, bilgi çarpıtma ve propaganda için önemli bir kanal olduğuna kimse itiraz edemez. Reddit ve YouTube aşırı sağcılığın üreme alanlarıdır. The Oath Keepers*, Facebook’u özellikle 6 Ocak 2021’de Amerika Birleşik Devletleri başkentine yapılan saldırıdaki rollerini düzenlemek için kullandılar. Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Müslüman karşıtı tweetlerinin, ABD’de azınlıklara yönelik şiddeti körüklediği tespit edildi.

Facebook ve YouTube (Google/Alphabet’in sahibi olduğu) gibi büyük oyuncuların nefret söylemi ve yanlış bilgilendirmeyi denetlemek için küçük rakiplerinden çok daha fazlasını yaptıklarını, özellikle artık daha iyi denetleme uygulamalarının geliştirildiğini belirten bazı araştırmacılar, bu tür gözlemleri endişe verici buluyor. Dahası diğer araştırmacılar, en azından diğer medyalarla karşılaştırıldığında, yalanların Facebook ve Twitter’da daha hızlı yayıldığı bulgusuna karşı çıkıyor.

Bazılarıysa, mevcut sosyal medya ortamı tehlikeli olsa bile, sorunun geçici olduğunu savunuyor. Sonuçta, yeni iletişim araçları her zaman yanlış kullanıldı. Martin Luther matbaayı sadece Protestanlığı değil, aynı zamanda şiddetli Yahudi karşıtlığını teşvik etmek için de kullandı. Radyo, ABD’de Peder Charles Coughlin ve Almanya’da Naziler gibi demagogların elinde güçlü bir araç oldu. Hem yazılı hem de görsel yayın organları, her dönem yanlış bilgilerle doluydu ancak toplum bu medyaya uyum sağladı ve olumsuz etkilerini kontrol altına almayı başardı.

Bu sav, daha güçlü düzenlemeler ve diğer yeni teknolojilerin bir araya gelmesiyle, sosyal medyanın yarattığı zorlukların üstesinden gelinebileceğini ima ediyor. Örneğin, platformlar makalelerin kaynağı hakkında daha iyi bilgi sağlayabilir veya aynı platformların kışkırtıcı olabilecek veya yanlış bilgi içeren öğeleri algoritmik olarak güçlendirmesi engellenebilir.

Ancak bu tür önlemler sorunun derinliğini ele almıyor. Sosyal medya yalnızca yankı odaları yaratmakla, yalanları yaymakla ve aşırılıkçı fikirlerin dolaşımını kolaylaştırmakla kalmıyor; aynı zamanda, yapay sosyal ağları gerçek ağların yerine koyarak insan iletişiminin ve sosyal uyumun temellerini sarsma eğilimi gösteriyor.

Bizleri diğer hayvanlardan ayıran en önemli özellik, toplumumuzdan öğrenme ve başkalarını gözlemleyerek uzmanlık biriktirme konusundaki gelişmiş yeteneğimizdir. En derin fikirlerimiz ve değer verdiğimiz kavramlar, tek başımıza ya da kitap okuyarak değil, sosyal bir çevreye dahil olarak ve tartışma, eğitim, performans ve benzeri yollarla etkileşime girerek ortaya çıkar. Güvenilir kaynaklar bu süreçte vazgeçilmez bir rol oynar. Bu nedenle liderler ve stratejik makam sahipleri böylesine büyük etkilere sahip olabilir. Daha önceki medya yenilikleri bundan yararlanmıştı; ancak hiçbiri, insan ağlarının doğasını sosyal medyanın yaptığı gibi değiştirmedi.

Facebook, Twitter veya Reddit gibi platformlar, sosyal ağımız olarak algıladığımız şeyleri manipüle etmeye başladığında ne olur? Endişe verici gerçek şu ki yanıtını kimse bilmiyor. Sonunda bu değişikliğe uyum sağlayabilsek ve en zararlı yönlerini etkisiz hale getirmenin yollarını bulabilsek de endüstrinin gittiği yön göz önüne alındığında bu sonuç güvenilir değil.

“Orwell’in korktuğu şey kitapları yasaklayanlardı. Huxley’in korktuğu şeyse bir kitabı yasaklamak için hiçbir neden olmamasıydı çünkü kitap okumak isteyen kimse olmayacaktı”

NEIL POSTMAN

Sosyal medyanın en yıpratıcı etkileri, kültür eleştirmeni Neil Postman’ın neredeyse kırk yıl önce Amusing Ourselves to Death (Televizyon: Öldüren Eğlence**) adlı dönüm noktası niteliğindeki kitabında öngördüğü gibi görünmeye başladı. “Amerikalılar artık birbirleriyle konuşmuyor, birbirlerini eğlendiriyorlar,” diye gözlemlemişti. “Fikir alışverişi yapmıyorlar, görüntü alışverişi yapıyorlar. Önermelerle tartışmıyorlar; yakışıklılıkla, ünlülerle ve reklamlarla tartışıyorlar.”

George Orwell’in 1984’üyle Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sını karşılaştıran Postman daha sonra şunları ekledi: “Orwell’in korktuğu şey kitapları yasaklayanlardı. Huxley’in korktuğu şeyse bir kitabı yasaklamak için hiçbir neden olmamasıydı çünkü kitap okumak isteyen kimse olmayacaktı. Orwell bizi bilgiden mahrum bırakacak olanlardan korkuyordu. Huxley, bizi pasifliğe ve egoizme indirgeyecek kadar çok şey verenlerden korkuyordu. Orwell gerçeğin bizden gizlenmesinden korkuyordu, Huxley’se gerçeğin bir ilgisizlik denizinde boğulmasından korkuyordu.”

“Eğer herkes sana her zaman yalan söylüyorsa, bunun yaratacağı sonuç senin yalanlara inanman değil, daha çok kimsenin artık hiçbir şeye inanmamasıdır.”

HANNAH ARENDT

Postman, Orwellvari bir gelecekten çok Huxleyvari bir gelecekten endişe duyarken, sosyal medya her ikisini de aynı anda müjdeliyor. Hükümetler hem gerçeklik algılarımızı manipüle etmek hem de bizi pasifliğe ve egoizme indirgemek için araçlar edinirken, sanal “arkadaşlarımız” düşüncelerimizi giderek daha fazla denetliyor. Artık kişi sürekli olarak erdeminin işaretini vermeli ve hâkim tutuculuktan sapan insanları çağırmalıdır. Ancak “erdem,” kişinin yapay çevrimiçi sosyal çevresi ne derse odur ve çoğu durumda tamamen yalanlara dayanır.

Bir başka ileri görüşlü yirminci yüzyıl düşünürü Hannah Arendt, bunun nereye varabileceği konusunda uyarıda bulunmuştu: “Eğer herkes sana her zaman yalan söylüyorsa, bunun yaratacağı sonuç senin yalanlara inanman değil, daha çok kimsenin artık hiçbir şeye inanmamasıdır.” Bu noktada, sosyal ve politik yaşam olanaksız hale gelir.


*The Oath Keepers: Amerika Birleşik Devletleri Anayasasını savunduklarını iddia eden aşırı sağcı, hükümet karşıtı milis grubu. 2009 yılında avukat ve eski bir paraşütçü olan Elmer Stewart Rhodes tarafından kurulmuştur.

**Neil Postman’ın “Amusing Ourselves to Death” kitabı Türkiye’de “Televizyon: Öldüren Eğlence” başlığıyla yayınlanmıştır.

https://www.kitapyurdu.com/kitap/televizyon-olduren-eglence/57433.html


Daron Acemoğlu

Yazar, M.I.T’de Ekonomi Profesörü

Daron Acemoğlu, 1993 yılından beri Massachusetts Teknoloji Enstitüsünde (MIT) iktisat profesörü olarak çalışıyor. Siyasal ekonomi, ekonomik kalkınma, ekonomik büyüme, gelir ve ücret dengesi eşitsizliği konularında çalışmalar yapıyor. Siyaset bilimci James A. Robinson’la birlikte yazdığı Diktatörlük ve Demokrasinin Ekonomik Kökenleri (2006) ve Ulusların Düşüşü: Güç, Refah ve Yoksulluğun Kökenleri (2012) adlı eserleri çok sayıda ödüle değer görüldü. 2021 yılı itibarıyla IDEAS/RePEc araştırma veri tabanına göre, dünyadaki en çok alıntı yapılan ilk 10 ekonomist arasında.



Project Syndicate’ten çeviren: Tanju Aşanel Düzeltme: Deniz Vural


Bir Yorum Yazın